17 Mart 2009 Salı

BLOGLAR ve ZİYARETCİLER (BLOGS & VISITORS)

Merhaba.
Blog hakkında fikrim olması için ziyaretci sayısını gösteren bir sayaç eklemiştim. Bu sayaç vasıtasıyla blog ziyaretleri ile ilgili fikir edinebiliyorsunuz. Ayrıca sayaç dışında faydalı bazı istatistikler de var. Bunlardan birisini örnek verirsek, ziyaretcilerin hangi ülke ve de şehirden olduğunu görme imkanınız oluyor.
Ben de istatistikleri incelediğimde birçok ülkeden ziyaretcilerin bloğu takip ettiklerini gördüm. Buradan da bir sonuç çıkıyor, o da lisan farkı. Acaba başka ülkelerden bağlanan ziyaretcilerin tümü Türkçe bilenler mi, yoksa bilmeyenler de var mı. Bilmeyenler varsa yazdıklarımızı nasıl anlıyorlar, sadece fotoğraflara bakarak yorum yapmaya mı çalışıyorlar? Bizim bu durumda ne yapmamız gerekiyor, üç beş satır da olsa İngilizce mi yazmalıyız?
Ben incelediğim birkaç blogda İngilizce yazan arkadaşlar görmüştüm. Nedeni bu olabilirmi acaba?
Görüş ve önerilerinizi rica ederim.
Saygılarımla,
Hi.
I have a counter in my blog that shows the number of visitors. In this counter's web site, you can also see some useful statistics.
In recent days, I have seen that there were also some regular visitors from different countries like Germany, Austria, Greece, Bulgaria, Switzerland, USA. I am not sure whether these visitors speak Turkish or they just try to understand something by looking the photos.
Therefore, I got an idea to write some sentences in english as long as I have time. I hope it will be new opportunities to communicate and information sharing.
If you would like to write me in English or German, I will be appreciated to write you.
I will be waiting for your comments.
Regards,

15 Mart 2009 Pazar

HAFTASONU SÜRPRİZİ

Merhaba.
Bu hafta sonu için planlar yapmıştık. Bahçede çalışmalar yapılacaktı. Ancak Cuma günü yağmur, Pazar gün de kar nedeniyle bütün planlar iptal edildi. Pazar sabahı karlı bir güne uyandık.Öğleden sonra da lapa lapa kar yağdı. Bir ara da kar ile dolu arası birşey yağdı. Ancak havanın yumuşak olması nedeniyle çok fazla tutmadı. Erimeseydi Hayyam Abi'nin arılığındaki gibi 25 cm olurdu.


Ankara'dan diğer görüntüler.
Apartman aralarında bu kadar kar olunca civarda çok daha fazla oluyor. Ancak Hayyam Abi'nin bloğundaki fotoğrafları görünce şaşırmadım dersem yanlış olur. Çünkü bu kadar kar beklemiyorduk.

Bu da akşam görüntüsü.


Sanırım bu hafta sonu beklenen bahar günleri başlayacak. Bizim de heyecanla beklediğimiz sezon da açılacak nihayet.

Başarılı bir hafta dileğimle,

10 Mart 2009 Salı

SINIRLARI ZORLADIK-2

Merhaba.
Bir önceki yazımız yarım kalmıştı zaman problemlerim nedeniyle. Şimdi o yazımı tamamlamak istiyorum.
Yukarıdaki fotoğraf Girne Bellapais'den bir görüntü yine.

Burası da Gazi Magusa. Lala Mustafa Paşa camii.

Yapım yılın bakarmısınız?



Ağaca bakarmısınız? Bir de yaşına? Cümbez ağacı imiş. Üzerindeki plaka 1299 yılını gösteriyor. Caminin yapım yılarında dikilmiş. İnsanın bu muhteşemliğe inanası gelmiyor. Bir anıt adeta.

Bu da Vatan Şairimiz Namık Kemal'in büstü. Hemen yanında da yattığı zindan var.

Burası da zindanın dış görünüşü.

Zindanın içi de böyle.

Burası da 1974 den bu yana kapalı olan Maraş bölgesi. Yine Kobrıs'ın en güzel yerlerinden. Ancak aradan geçen zaman herşeyi yıpratmış.


Sol taraf kapalı ancak sokağın sağ tarafında yerleşim devam ediyor ve Magusa sakinleri yaşamlarını sürdürüyor.

Yukarıdaki fotoğraf da Kıbrıs'ın en uç noktası. Zafer Burnu. Buraya da Dipkarpaz'dan gidiliyor. Yollar yapılmış, eskisi gibi toprak ve de taşlık değil. Şimdi de buraya kadar elektrik çekmişler. Bu da yakında karpaz Bölgesinin de betonla dolacağı demek.

Sınırları zorlama konusuna gelince;
Eskiden Kıbrıs'ta Lefkoşa'da Türk ve rum tarafını ayıran Arasta Sokağın arkasında bir duvar vardı. Duvarın arkasındaki boş sokaklar da tampon bölge idi. Burası da askeri bölge ve de girmek yasaktı. Şimdi o boş sokaklar yine aynı şekilde duruyor ancak duvarın Arasta Sokağa giderken hemen sokağa dönmeden karşımıza çıkan kısmı yıkılarak bir sınır kapısı açılmış. TV lerde izlediğimiz kavga gürültü konusu olan ve de açıldı açılacak yıkıldı yıkılacak denilen Lokmacı Köprüsü de yıkılmış. Gerçi o köprü eskiden yoktu, sonradan metalden yapılmış. O da yıkılarak Lokmacı sınır kapısı açılmış. Bu kapıdan Türk ve rum tarafına geçiş yapılıyor artık. Ancak rum tarafına sadece KKTC vatandaşı olanlar geçebiliyor. Rumlar da bu tarafa. Ayrıca KKTC vatandaşları artık almış oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğiyle AB ülkelerine de pasaportsuz gidebiliyorlar.

Bende son akşam Lefkoşa'da Lokmacı kapısına baktım. Gelen ve geçenler vardı karşılıklı. Bende rum tarafına uzaktan bakıp geri dönmek istedim.

Hikaye biraz ilginç oldu. Rum tarafında pasaport kontrolündeki polis kimlik sordu. Ben de ingilizce bilip bilmediğini sordum. Az bildiğini söyledi. O esnada içeriden birisi geldi aceleyle. Türkçeyi kırık da olsa iyi biliyordu. Bize yasak topraklara girdiğimizi, burasının avrupa ülkesi olduğunu, buraya ancak schengen vizesi ile girebileceğimizi söyledi. Aklı sıra bir sürü de nasihatlarda bulundu Kıbrıs ile ilgili. Ancak ben kendisine topraklarına girmediğimi, sınırda tampon bölgede olduğumu, kendi topraklarının ise kontrol noktasındaki bariyerden sonra başladığını belirtip geri döndüm.
Dikkatimi çeken ise, yıllardır çok iyi bildiğim bize karşı olan kin ve düşmanlıkları hiç değişmemiş, aynen devam ediyor.


Burası da sözünü ettiği Avrupa toprakları. Yorumu sizlere bırakıyorum.


Trafik ters olunca direksiyon da ters genelde. Tabii soldan direksiyonlu araçlar da var az olmakla birlikte. Ancak soldan olunca biraz sorun oluyor özellikle araç sağlarken. O nedenle ben de alışkın olduğum için sağdan direksiyonlu araç kiraladım. Hiç yabancılık da çekmedim yıllar geçse de.


Yazmak istediğim bir yazı daha kaldı Italya ile ilgili. Sanırım bundan sonra blogda sezonun başlaması nedeniyle arı ile ilgili yazılar ağırlıkta olacak. Ayrıca olumlu ya da olumsuz hiçbir yorum gelmemesi nedeniyle bu tür yazılara yer vermeyeceğiz gibi görünüyor.
Başarılı bir hafta dileğimle,

9 Mart 2009 Pazartesi

BİR KOVAN ARIDAN NE OLUR

Merhaba.
Kar, kış, yağış ve seyahatler başladık başlıyoruz derken nihayet bu hafta arıya bakmaya gidebildim. Giderken de acaba ne durumdalar diye günlerdir kafamda olan sorunun yerini bahçeye yaklaştıkça büyük bir heyecan aldı. Bahçeye gelir gelmez hemen kovana bakmaya gittim. Kapıda birkaç arının nöbet tuttuğunu, içeri girmeye çalışan büyük sineklere karşı savunmada olduklarını görüp sevindim. Ayrıca kovan önünde de ömrünü tamamlayıp dışarı atılan arılar vardı. Ancak dikkatimi çeken bir konu da hiç uçuş olmamasıydı. Hava güneşli ve de ılık idi, yağmur da yoktu. Güneş bazen bulutun içerisine giriyor, çıktığında ise hava çok güzel oluyordu. O nedenle uçuş olmaması garip geldi bana.



Kovan örtüsünü açtığımda çerçevelerin üzerinde arılar vardı. Daha sonra da çerçeveleri kontrol edip hem ana arıyı hem de durumu görmek istedim. İlk çerçeveyi aldığımda arıların zayıf olduğunu gördüm. Çerçevenin üzerinde bir avuç arı vardı.











Ayrıca kovanın altında da ömrünü tamamlamış birçok arı olduğunu ve bunların dışarı atılmamış olduğunu gördüm.









İkinci ve üçüncü çerçevede de durum farklı değildi. Arı zayıf ve de hiç yumurta veya yavru yoktu. Çünkü ana arı yoktu. İki kez dikkatlice kontrol etmemize rağmen ana yoktu. Ana olmayınca yumurta yok, yeni yavrular ve yeni arılar yok. O nedenle de arı çok zayıflamış. Demek ki ana kıştan beri yoktu diye düşünüyorum.


Hayyam Abi ile görüştük bu arada. Hayyam Abi istersen arı vereyim götür, o kovandakileri de vereceğim arıyla birleştirirsin dedi. Ancak arının mevcudu nedeniyle bir avuç arı için buna değmeyeceğine ve o nedenle de yapılacak fazla birşey olmadığına karar verdik.
Ayrıca yeni bir ana bulsak ve de ana yumurta atsa bile bu kadar az sayıdaki arı nasıl bakacak yavrulara. O zamana kadar onların çoğu da ömrünü tamamlamış olacak.
Bundan sonra yeni kolonilerle yolumuza devam edeceğiz inşallah.
Bende tek bir arı olduğu için fazla birşey yapma şansı olmuyor. En azından birkaç tane olsa o zaman birleştirme şansı olurdu. Tek bir arı ile bu kadar oluyor.

Dört, beş ve altıncı çerçevelerde bal durumu da gayet iyiydi, onlara hiç dokunulmamış. Bu sefer geçen sene diğer kolonide olduğu gibi “yağma yok”, hemen alıp poşetledik o üç çerçeveyi. Onları yeni alınacak arılara vermek üzere saklayacağız.




Ağaçların da kontrolleri yapıldı bu arada. Bazıları neredeyse çiçek açma aşamasına gelmiş. Sanırım kısa sürede açacaklar.










Bahçemizin kenarından geçen dere de yağmurlar nedeniyle coşmuş adeta. Çocukluğumda yazın bile sürekli akan dere son yıllarda temmuz ve ağustos aylarında neredeyse kuruma safhasına geliyor. Umarım bu sene çocukluğumuzdaki gibi yazın da akar. Suyun artması nedeniyle yatağını da tertemiz yapmış, atılan tüm atıkları götürmüş. Ülkemizde deniz, nehirler ve dereler maalesef çöp ve inşaat atıklarının atılacağı yerler olarak bilinir ve kullanılır. Ancak bundan sonra en ufak birşey atan olursa karşısında önce beni bulacak. Kimse kusura bakmasın ama çevreye ve doğaya zarar veren kim olursa olsun bundan sonra ilgili mercilere müracaat edeceğim.

Tüm arıcı dostlara başarılı bir sezon dilerim.
Saygılarımla,

4 Mart 2009 Çarşamba

BAŞLIYORMUYUZ ARTIK

Merhaba.
Şubat Ayı başında yaşanan bahar günleri, ardından tekrar mevsim normallerine dönen kış günleri, kar ve yağış derken bir Şubat ayını daha bitirdik.
Ancak ben hava şartları nedeniyle henüz sezona başlangıç yapamadım. Dışarıda olmam da etkiledi biraz çünkü arıya da gidemedim. Bloglardan takip ettiğim kadarıyla birçok bölgede yavru faaliyetleri ve de yoğun polen akışı çoktan başlamış durumda. Ancak biz İç Anadolu'da özellikle de Ankara'da henüz bu ritmi yakalayamadık. Geçtiğimiz Pazar günü Hayyam Abi'yi aradım. Arılıkta olduğunu ancak hava sıcaklığının sıfır derece civarında olduğunu, o nedenle de hiçbirşey yapılamadığını belirtti. Zaten bloğundaki fotoğraf da bölgemizdeki hava durumunu çok net anlatıyor. Ancak güzel olan beklediğimiz yağışların gerçekleşmesi.

Bu hafta sonu havaların ısınacağını, dolayısı ile bizlerin de bakımlara ve beslemeye başlayabileceğimizi ümit ediyorum. İnşallah iyi bir sezon geçiririz.
Tüm arıcı dostlara da başarılı bir sezon dilerim.

3 Mart 2009 Salı

EVE DÖNDÜK

Merhaba.
Uzun yolculuklar ve görevler sonrası nihayet yurda döndük. Bundan sonra biraz daha yakından takip edebileceğim blogları ve de yazılarınızı. İzlenimlerimi sizlerle de paylaşırım arzu ederseniz.
Bu arada zaman problemi nedeniyle tamamlayamadığım yazımın 2.bölümünü de tamamlamaya çalışacağım.

Evde olmanın keyfi de başka oluyor. Gitmek, görmek, gezmek, yeni yerler ve kültürler tanımak elbette çok güzel. Uzun süre biryerlere gitmediğim zaman eksiklik hissetmiyor da değilim. Ancak bir gerçek daha varki onu da her zaman söylenilen ve de benim de sık sık tekrarladığım sözlerle anlatmak daha doğru olacak:
"İnsanın kendi vatanı ve de evi gibi yok" ve
"Taş Yerinde Ağırdır".

Saygılarımla,